15 Mayıs 2012 Salı


Fotografium Nikon D3200 Profesyonel Fotoğraf Makinesi Hediye Ediyor. Siz de katılınNikon D3200Lowepro Çanta (DSLR Video Fastpack 250 AW Sırt Çantası) ve Slik Tripod(Slik 500DX Tripod) kazanma şansı elde edin.
http://goo.gl/ciXjD?ref=241 adresini ziyaret ederek detaylı bilgi alabilirsiniz.

16 Haziran 2011 Perşembe

Yemek yeme sorunu olan çocuklar için pratik öneriler

Çocuklara yemekleri uygun porsiyonlar halinde sunun,Yemekleri okul öncesi yaştaki çocuğa uygun porsiyonlar halinde sunun.Okul öncesi çocuklara uygun porsiyon miktarı genellikle yetişkin porsiyonunun yaklaşık dörtte biri kadardır.Büyük porsiyonlar çocuğu sıkabilir ve böylece daha az yemesine neden olabilir.En iyisi küçük miktarlarda sunmak ve bitirdiğinde, daha fazla isteyip istemediğini sormaktır.



2- Yiyeceği yemeğe ve miktarına çocuğunuzun karar vermesini sağlayın

Tabağındaki yemeklerden hangisini yiyeceğine ve ne kadar yiyeceğine çocuğunuzun kendisinin karar vermesini sağlayın. Hiçbir şey yemezse, sorun etmeyin. Bir sonraki öğün ya da atıştırmada nasıl olsa acıkmış olacak.



3- Susadığında su içirin

Çocuğunuzun midesini sıvılarla doldurmasına izin vermeyin. Bu yaştaki bir çocuğun yeterli kalsiyum ve diğer gıdaları alması için 450-650 ml. süt içmesi yeter. Çok fazla meyve suyu ishal veya diş çürümesine yol açabilir, hayatın ileri yıllarında obeziteye neden olabilir. Çocuğunuz susadığında meyve suyu yerine su verin.



4- Çocuğunuzla pazarlıktan kaçının

Pazarlıktan (örneğin “sebzeni yersen çikolata vereceğim” gibi) veya ısrardan (“sadece bir kaşık daha” gibi) kaçının. Araştırmalar, bu tekniklerin geri teptiğini ve çocuğun daha da az yemesine neden olduğunu ortaya koyuyor. Çocuğunuz yemeğinin bittiğini söylediğinde masadan kalkmasına izin verin, ancak yemeğinin bıraktığı kısmını telafi etmek amacıyla sevdiği diğer şeylerden vermeyin. Yeni yiyecekleri kabul ettirmek özellikle zor olabilir. Bunun için birkaç öneri:



* Yeni yiyecekten çok küçük bir porsiyonu çocuğunuzun sevdiğini bildiğiniz bir yemeğin arkasından verin.

* Çocuğunuzu bu yeni yiyeceği yemeye zorlamayın ve bu nedenle bir tartışmaya girişmeyin.

* İyi bir örnek teşkil edin ve bu yeni yiyecekten iştahla yediğinizi görmesini sağlayın.

* Vazgeçmeyin. Çocuğunuzun yeni yiyeceği kabul etmesinden önce aynı yiyeceği 10 veya daha fazla kez sabırla sunmanız gerekebilir.

* Market alışverişine beraber gitmek ve yemekleri birlikte hazırlamak da genellikle işe yarar.

* Markette çocuğunuza farklı yiyecek türlerini ve özellikle de sebze ve meyveleri gösterin. Bunların renk ve şekillerini belirtin.

* Masada kullanmak istediği tabak ve bardağı seçmesine izin verin.



Çocuğunuza yemek seçenekleri sunun

Akşam yemeği için ne pişireceğinize çocuğunuzun karar vermesine izin verin. Birkaç yemek önerisinde bulunun ve bunlardan birini seçmesini isteyin. Örneğin, akşam sebze yemek isteyip istemediğini sormayın. Bunun yerine örneğin bezelye mi, yoksa yeşil fasulye mi istediğini sorun. Böylece hem yemeği o seçmiş olur, hem de ne yiyeceği konusunda belli bir kontrole sahip olmuş olur, ancak yemekte sebze olacağı mesajını da almış olur.



Mönüyü belirleme yetkisinin size ait olduğunu unutmayın

Her şeyden önemlisi, mönüyü belirleme yetkisinin size ait olduğunu unutmayın. Sırf çocuğunuz sunduğunuz seçeneklere burun kıvırdı diye mönüyü değiştirmeyin. Hızla verilen siparişleri hazırlayan bir aşçı gibi davranmayın. Ne kadar zor olsa da, ileride yaşanacak yemek savaşlarının (ve her akşam iki-üç ayrı kişi için farklı yemek hazırlama zorluğunun) önüne geçmek için okul öncesi dönemde çocuğunuza sağlıklı yemek alışkanlıklarını kazandırmanız çok önemli.

Çocuklarınızı Korkutarak Büyütmeyin!

Son zamanlarda ebeveynler çocuklarını ikna etmede yetersiz kaldıkları durumlarda onları korkutmayı tercih ediyorlar..Örneğin yemek konusu anne babaların en büyük problemlerinden biridir.Çocuğa yemeğini yedirirken “aç ağzını! Açmazsan iğneci gelir” gibi sözlerle korkutularak yemek yediriliyor.Çocuklarını sözlerini geçiremediklerinde başvurdukları son çare çocuğu korkutmaktır.Çocuklar çok çeşitli şeylerle korkutuluyorlar.



Bunları şu şekilde sıralayabiliriz;

Bak polis gelecek,

Doktor amca geliyor,

Öcü geliyor,

İğneci geliyor,

Köpek geliyor, seni yiyecek

Babana söylerim O amca gelir, vb.



Görüldüğü gibi çocuklar hayvanlarla, meslek gruplarındaki insanlarla, hatta babasıyla bile korkutuluyorlar. Çünkü korkutularak çocuklara dediklerimizi yaptırmak daha kolay oluyor. Bu korkutma özellikle okul öncesi dönemde yapılıyor. Çocuk bu korkularla büyüdüğü için cesareti kırılıyor. Kendi başına tuvalete dahi gitmek istemiyor. Daha pasif ve korkak bir çocuk oluyor. Sonrada anne babalar çocuğumuzun neden öz güveni düşük diye düşünmeye başlıyorlar.



Çocukları korkutmak yerine doğru bir disiplin anlayışı içinde tutarlı davranmak gerekiyor. Ne çocuğun her yaptığına “evet” denmeli, nede çocuğun her dediğine “hayır” denmelidir. Çocukların gelişim özelliklerine bağlı olarak yaklaşık 12-18 aylıktan itibaren çocuklara sınır koymak, tutarlı davranmak ve “hayır”ı öğretmek gerekiyor.



Bu konuda başarısız oluyorsanız alanında gerçekten uzman bir pedagogdan destek alarak çocuğunuzla iletişimizi düzeltebilir ve onu daha kolay ikna edebilirsiniz. Profesyonel destek almasanız bile en azından çocuğunuzu korkutarak ikna etmeye çalışmayın. Çünkü çocuğunuzu korkutarak büyütmek psikolojisini olumsuz etkileyecektir.

Görgü Kuralları Çocuğun Bireyselliğini Geliştirir

Toplumsal görgü kuralları,bireyin özel yaşamında ve toplum içinde uymasının beklendiği ahlak,terbiye ve incelik kurallarının tümüdür.Dolayısıyla,bu kurallar bireyin toplum içinde kendisini var edebilmesini,sosyal ortamlara uygun davranabilmesini sağlar.Temel toplumsal kuralları alarak büyüyen bir çocuk bulunduğu sosyal ortamda “onay alma” ve “kabul görme” arzusunu karşılayabilir.



Gerekli toplumsal kuralları öğrenmesi geciktirilmiş olan çocuklar, yaşları gereği katılmaları gereken sosyal ortamlarda( okul, kulüp vb.), o ortama uygun tavırlar sergilemekte zorluk yaşarlar. Zaman zaman uyması beklenen kuralları red ederler, hatta olması gereken bu kuralları ceza gibi yaşarlar. Bu durum onların sahip oldukları bir çok olumlu özelliğinin üstünün örtülmesine neden olacaktır. Örneğin oynanacak oyunun kuralını red ettiğinde arkadaş grubunun dışında kalabilecek bu nedenle becerilerini gösteremeyecek ya da becerilerini geliştireceği oyunlardan mahrum kalacaktır.



Görgü kurallarının ilk temellerinin atıldığı yer aile ortamıdır. Görgü kurallarının öğrenilmesi, sadece yetişkin konumundaki bireylerin aktarımı yoluyla gerçekleşmez. Çocuğun içinde bulunduğu aile ortamında uygulanan ve geçerli olan toplumsal kurallar çocuk tarafından gözlemlenir, ilk önce taklit edilir. Daha sonra bu kurallar içselleştirilir. Çocuğun kuralları içselleştirebilmesi için hem çocuğun kuralları uygulayabilecek yaşa gelmiş olması hem de anne babaların uygulanması beklenen toplumsal kuralların altını çizmesi gerekir.



Sonuç olarak, toplumsal görgü kuralları, aile ortamı içinde kabul gördüğü ve onaylandığı oranda çocuğa geçer. Öğrenmenin önemli bir bölümü taklit yoluyla gerçekleştiğinden, bu kuralların öğrenilebilmesi için çocuğun iyi bir modele ihtiyacı vardır. Örneğin, sofra kuralları ile ilgili çocuktan “ağzında yemek varken konuşmaması” bekleniyorsa, çocuğa bu beklenti aktarılmalıdır. Ancak bu aktarılırken, ebeveyninde kendi gündelik hayatlarında bu kuralı uygulayabiliyor olması gerekir.



Evlilik birbirinden farklı değerler, kurallar ve inançların geçerli olduğu iki ayrı aileden gelen bireylerin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu nedenle her evlilik ve her aile kendi değerler sistemini oluşturmakla yükümlüdür. Bu konuda dikkat edilmesi gereken bir nokta, anne babanın kurallar konusunda net olamaması ya da birbirlerinin kurallarını sabote etmeleridir. Böylece çocuk arada kalacaktır ve bu durum çocukta yerleşmesi beklenen toplumsal görgü kurallarının yerleşmesini engelleyecektir.



Çocuğun bireyselliğini kazanmaya başladığı 2 yaş ve sonrası artık toplumun iyi/kötü, doğru/ yanlış ve ayıp gibi yargılarıyla karşılaştığı bir dönemdir. Bu dönemde artık, bebek olarak değil, çocuk olarak kabul edilmeye başlar. İlk karşılaştığı kural, tuvalet eğitimi konusundadır. Çocuktan artık “altına çişini ya da kakasını yapmaması” beklenir. Bu dönemden itibaren sosyal olaylar ve toplumsal düzene aitbasit kavramlar çocuğaaktarılmalıdır. Böylece sosyal olarak uygun kural ve davranışları anlar ve içselleştirirler. Yeri geldiğinde bu kuralları deneyimlerler. (kendisine bir şey verildiğinde teşekkür etmek veya bir şey alırken izin istemek vb.)



Ayrıca olaylar ve durumlarla ilgili iyi/kötü, doğru/yanlış gibi kavramlar aktarılmalıdır. Çünkü 2 yaş ve sonrası vicdan kavramının gelişimi içinde önemli bir dönemdir.Tüm bu kurallar çocuğa aktarılırken, onun bireyselliği desteklenmeli; aşağılamadan, gereksiz yere zorlamadan ve baskı yapmaktan kaçınılmalıdır.



Toplumsal kuralların öğretilmesinde anne babaların sergilediği farklı tutumlar vardır.

Toplumsal görgü kurallarını yerleştirmek için “baskı ve ceza “ yöntemlerine sıklıkla başvuran aileler; bu durumda istenilen kurallar çocuk tarafından içselleştirilmez sadece aynen yerine getirilir. Amaç cezadan kaçınmaktır.
Toplumsal görgü kurallarının küçük yaşta çocuğa aktarılmasını gereksiz bulan hatta bu kuralları çocuğun özgürlüğünü kısıtlayıcı olarak yaşayan aileler; bu durumda ortaya “imparator çocuklar” çıkar.Aile içinde kendisine tanınan özgürlükleri her sosyal ortamda arar, tüm kuralların kendi istek ve arzularına göre şekillenmesini beklerler. Bu gerçekleşmediğinde ortaya mutsuzluk, agresyon ve hırçınlık çıkar.
Toplumsal görgü kurallarını önemseyen, bu kuralları çocuklarına uygun model olarak aktaran aileler; bu durumda kurallar çocuk tarafından içselleştirilir ve uygun ortamlarda sergilenebilir.

Yasaklar, kurallar ve beklentilerle yeni yeni karşılaşmaya başlayan çocuğun toplumsal kuralları öğrenmesi bu kuralları her ortamda uygulayabileceği anlamına gelmez. Bu yüzden kuralların çocuğa, uygundavranışı göstermediğinde hatırlatılması ayrıca uygun davranışı gösterdiğinde de pekiştirilmesi gerekir. Böylece çocuk davranışları konusunda aldığı geribildirimlerle davranışlarına yönelik farkındalık kazanabilir. Hatırlatma yapılırken, çocuğun aşağılanmaması ve gereksiz yere baskıya maruz kalmaması unutulmamalıdır.



Çocuğa aktarılacak kurallar belirlenirken çocuğun yaşı ve gelişimi dikkate alınmalıdır. Çocuğun yaşına paralellik göstermeyen beklentiler hem çocuğu zorlayacaktır hem de ebeveyn çocuk ilişkisini zora sokacaktır.



Sonuçta, çocuklar insanlar dünyasının kurallarını ancak anne ve babasının bu kurallara uyduğunu gördüğünde kabul eder. Bu kuralların öğretilmesinde, uygulanacak cezalardan çok anne babanın sunacağı örnekler önemlidir.



Uğur OZULU

Psikolojik Danışman

Siz Kimin Tanığısınız? ( Lütfen Okuyun ve Eşlerinize Okutun )

Eşim yıldızla bir sabah boğazda kahvaltı yapıyoruz.Sırtım boğaza dönük; karşımdaki masada genç aileler birlikte kahvaltı yapmaya hazırlanıyorlar.Gelen ailelerden birinin dört-beş yaşlarında bir oğlu var;konuşmalardan adının Hakan olduğunu öğrendim.Boğazdan geçen bir gemiyi gören Hakan babasına "Büyük gemi geçiyor," diye bağırdı.O sırada bir arkadaşıyla konuşmaya çalışan baba oğlunun konuşmayı kesmesinden rahatsız bir tavır içerisinde, tamam duydum,dedi ve konuşmaya devam etti.



Çocuk babasının sinirlendiğinin farkına bile varmadı, annesine dönerek, yine aynı heyecanla, büyük gemi geçiyor, dedi. Annesi de o sırada bir kadın arkadaşlarıyla konuşmaya dalmıştı, ama o gülümsedi, hı hıhı tamam, dedi. Ne anne ne baba dönüp gemiye bakmadı.





Hakan daha büyük bir heyecanla ve daha yüksek sesle babasına, büyük gemi geçiyor, diye bağırarak onun dikkatini çekmek istedi. Babası daha sert bir tonda, tamam, duydum, yeter, dedi ve arkadaşıyla konuşmaya devam etti.

Hakan babasının sinirlenmekte olduğunun farkında olmadan annesine döndü ve çırpınır bir tarzda, büyük gemi geçiyor, diye adeta bağırdı. Arkadaşıyla konuşmaya devam eden annesi, dimi dimi, diye yine geçiştirdi. Hiç kimse o gemiye dönüp bakmadı. Hakan çırpınıyordu.





Son bir gayret yeniden babasına döndü, büyük bir çırpınışla, büyük gemi geçiyor, diye bağırarak babanın dikkatini çekmeye çalıştı. Babası bu defa, kapa çeneni, yeter be, öff, tamam duyduk, diye açıktan çocuğa bağırdı. Babasının öfkesinin o zaman farkına varan Hakan birden durdu, donuklaştı, yüzünden müthiş bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı içerisinde olduğu belli oluyordu. Mahzunlaştı ve hüzün dolu gözlerle önüne baktı.





Hakan'ın mahzunlaştığının farkına varan masadaki bir bayan, "Evet, Hakan çok büyük bir gemi geçiyor, değil mi?" dedi. Hakan o kadına donuk gözlerle baktı ve hafif bir sesle, "evet," dedi. Hakan'ın ruhu incinmişti.





Önümde olup biten bu olayı seyrediyordum. En korunması gereken şey olduğu halde Hakan'ın ruhu bilinçsizce incinmişti. Bu baba kötü bir baba değildi; ama oğlunun ruhunu incittiğinin farkında bile değildi. İçimde hüzün vardı.





Seminer verirken, aramızda hukukçu var mı, diye soruyorum. El kaldıran avukat, hakim ya da savcının önüne gidiyorum, Selim Bey adında biri beni öldürmeye kalktı, dava açabilir miyim, diye soruyorum. Tabi açabilirsiniz, diyorlar. Peki, ne gerekli dava açmam için? Delil gerekli, şahit gerekli, diyorlar. Peki, ya delilim ve tanığım yoksa? O zaman, diyorlar, dava tutmaz, düşer.





O an konferanstaki bütün insanlara dönüyorum diyorum ki, yaşamınızın tanığı yoksa psikolojik olarak siz var olamazsınız; bedenen var olursunuz, ama psikolojik olarak var olamazsınız.





İnsanların varoluşunun altı temel boyutu vardır. Bunlar benim kitaplarımda yazdığım varoluş boyutlarıdır. Özellikle İletişimDonanımları kitabımda yazdığım (1) ait olma, birey olma, (2) umursanma, önemsenme, (3) kabul edilme, yargılanmama, (4)değerli olma, yegane olma, (5) elinden iş gelme, yapacağına güvenilme ve (6) sevgiye layık olma.

Şimdi bu boyutlar çerçevesinde olaya bakalım. Hakan onu çok heyecanlandıran bir gemi gördü. Heyecanını paylaşmak istedi. Çünkü sezgisel olarak Hakan biliyordu ki paylaşılmayan şeyin anlamı yoktur ve anlamsız olaylar insana yük olur. O paylaşım sırasında Hakan'ın hayatı anlam kazanacaktı, kendisini ait hissedecekti, önemli biri olacaktı.





Orada heyecanlanmış olmak tuhaflık oldu, salaklık oldu, aklı ermezlik oldu, kendisini değersiz hissetti ve sevilmeye layık görülmedi. Ruhu incindi. Ve bir insanın ruhunun incinmesi çok acı bir şeydir; incinen ruhun tamir edilmesi çok zordur.

Bu tür dört beş olayla, İçimizdeki Çocuk kitabında söylemiş olduğum, utanca boğulmuş iç çocuk oluşmaya başlıyor. Analar, babalar, öğretmenler, diğer büyükler, farkında olmadan içimizdeki çocuğu utanca boğarlar.

Aile en önemli tanıklık ortamıdır. Her çocuk bir tanıklık ortamında yetişir. İçinde büyüdüğü ailenin tanıklığı içerisinde çocuk kimliğini, kişiliğini bulur.





Küçük Hakan'ın önce babasına bakması tesadüf değildir. Daha sonra annesine baktı; besbelli ki babanın tanıklık gücü o an daha önemliydi. İlişki içinde her bir insanın bir tanıklık katsayısı vardır. Bazı insanlar bizim için daha güçlü tanıklardır.

Hakan baba tarafından farkına varılsaydı, eğer baba durup bir otuz saniye, nerede, hani, aaa evet, çok büyük bir gemi geçiyor, gerçekten, arkadaşlar bakın, çok büyük bir gemi geçiyor, teşekkür ederim oğlum, sağ ol, deseydi Hakan başka bir yaşam yolculuğu yapmaya başlayacaktı. Önemli olduğunu hisseden, aklına güvenen, kendine güvenen mutlu bir çocuk olarak yolculuğuna devam edecekti.

Şimdi siz okurlarıma soruyorum:

Tanıklık yaptığınızın farkında mısınız?



DOĞAN CÜCELOĞLU

Çocuklarınızı Boğmayın

Beklentilerinizle onu boğmayın,Anne babaların çocuk yetiştirmede karşılaştıkları en büyük sorunlardan biri,çocuklarını aşırı koruma istekleri.Bu anne baba açısından çok doğal bir arzu.Ancak çocuk açısından durum biraz daha farklı.Çocuklar,problemlerle karşılaşmalı ki,onları çözmeyi öğrensinler.Eğer çocuğunuzun bütün sorunlarında siz devreye girerseniz,ileriki yıllarda her sorunun size danışan bir çocuk yetiştirmiş olursunuz.Bunun dışında,çocuklarınızın kendi hayatını kendilerinin yönlendirmelerine de fırsat verin.Böylelikle daha kararlı ve yaşamla daha kolay başedebilen bireyler olabilirler.



Sağlıklı çocuk gelişimi için ... Bütün anne babalar çocuklarını farklı şekillerde yetiştirirler. Eğer çocuğunuzun sağlıklı bir çocukluk dönemi yaşaması için, şunlara dikkat edin:

Çocuğun özerk bir insan olarak davranış görmesi ve özgürlük
Sevgiilgi ve şefkat gösterilmesi
Anne - baba - çocuk arasında güven olmalı